17 Ekim 2014 Cuma

Permafrost ve Periglasiyal Jeomorfoloji çıktı. Aldınız mı?


Dünya üzerindeki en zorlu şartlar, en çetin ortamlar soğuk iklim alanlarında ortaya çıkmaktadır. Buzküre, yılın büyük bir bölümünde olumsuz koşullar ve sınırlı olanaklar sunmaktadır. Bahsi geçen alanlar ekonomik faaliyetler açısından da fakirdir. Tarım, hayvancılık, sanayi üretimi sınırlı alanlarda yapılabilmektedir. Bununla birlikte fosil yakıtlar ve değerli madenler bakımından Dünya’nın en zengin rezervleri periglasiyal bölgelerde bulunmaktadır. Petrol ve doğalgaz kuyuları, altın madenleri, doğalgaz boru hatları bir yana, donmuş topraklar insanlık için daha hayati işlevleri de yerine getirmektedir. Gerek kapladığı alanın genişliği gerek etki alanı düşünüldüğünde Dünya’nın soğuk bölgelerinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Dünya’daki kara yüzeylerinin dörtte biri süreğen olarak donmuş durumda bulunmaktadır. Orta kuşakta bulunmasına rağmen Türkiye’nin de %3’ü periglasiyal koşullara sahiptir. Enerji, su ve karbon döngüsü bağlamında ele alındığında gerek Türkiye’de gerekse Dünya’da permafrosta sahip periglasiyal alanların yaşamsal önemi olduğu görülmektedir. Tatlı suların büyük bir bölümünü barındırmalarının yanı sıra küresel iklime etkisi de periglasiyal ortamların bilimsel çalışmaların odağında olmasının gerekçelerindendir.
Türkiye’de periglasiyal alanları konu alan pek çok araştırma ve çalışma bulunmaktadır. Bununla birlikte gerek periglasiyal jeomorfoloji konularını gerekse de permafrost ve ilgili kavramları ayrıntılarıyla, derinlemesine ele alan bir çalışma bulunmamaktadır. Geçmişten günümüze yapılan araştırmaları derlemesinin yanı sıra kaynak eser olarak da kabul edilebilecek bu tip bir yayın sadece alan yazınındaki güncel terim ve tartışmaları açıklamakla kalmayacak, ayrıca bu alanda çalışmak isteyenlere de ışık tutacaktır. Soğuk iklimlerin özellikleri, periglasiyal morfolojiyi biçimlendiren süreç, mekanizma ve oluşumları bütünlüklü bir şekilde ortaya koyan bir başvuru kaynağı geçmişten geleceğe bir köprü görevi üstlenecektir.
Permafrost ve donma çözülme döngülerine bağlı olarak gelişen yerşekilleri Türkiye’nin dağlarında bulunmaktadır. Nadir birer mücevher gibi değerli olan bu alanların iklimi, hidrografyası, bitki örtüsü, toprağı, jeomorfolojisi diğer morfojenetik bölgelerden farklıdır. Gelişen teknoloji ve ulaşım imkânlarına karşın Türkiye’nin dağları hak ettiği ilgiyi görememektedir. Yüksek dağlık alanlar sadece coğrafyacılar açısından değil, biyolog, çevre mühendisi, entomolog, jeolog ve daha pek çok farklı bilim dalıyla uğraşan insanlar açısından da önemli olasılıklar sunmaktadır. Türkiye’nin dağlarına gereksinim duyulan ilginin çoğalması bakımından da bu ve benzeri kaynakların gerekliliği açıktır. Sadece uzmanların değil, dağlara ve kuzey topraklarına ilgi duyan herkesin morfolojik gelişimi anlayabilmesi önemli sonuçlar doğuracaktır.
‘Permafrost ve Periglasiyal Jeomorfoloji’ isimli bu çalışmanın ortaya çıkmasında temel motivasyon, alandaki devasa boşluğun doldurulmasına ön ayak olabilecek derli toplu bir çalışma ortaya koyabilmektir. Bunun önemli bileşenlerinden biri güncel bir sözlük çalışmasıdır. Uluslararası Permafrost Birliği’ne (IPA) bağlı bilim insanlarının 1988’den beri üzerinde çalıştığı ve en son 2005 yılında gözden geçirilen ‘Çok Dilli Permafrost ve Taban Buzu Terimleri Sözlüğü’ 2013 yılında Türkçeye çevrilmiştir. Periglasiyal alan yazınından sayısız araştırma ve çalışmaya değinilen bu kitabın iskeletini de kırka yakın saygıdeğer bilim insanın katkısıyla hazırlanmış bu çok değerli eser oluşturmaktadır.
Çalışmanın birinci bölümünde permafrost ve periglasiyal jeomorfoloji araştırmalarına neden gereksinim duyulduğu ve günümüzdeki çalışmalara yön veren güdülenmeler konu edilmiştir. Kısa da olsa periglasiyal alan yazınının tarihçesi ve tartışmalara değinilmiştir. Kavramsal çerçeve ve gerek duyulan tanımlar, tanımlamalar da birinci bölüm içinde yer alan konulardır. Periglasiyal ortamları oluşturan etkenler, Dünya ve Türkiye’de periglasiyal ortamların alansal dağılışı ikinci bölümünün konusunu oluşturmaktadır. Birbirinden farklı gerçeklikleri olan periglasiyal alanları yaratan sıcaklık, yağış ve nemlilik şartlarının analizi periglasiyal iklimlerin değerlendirmesini içermektedir. Permafrostun mercek altına alındığı üçüncü bölümde, donmuş zemin bütün boyutlarıyla ele alınmaktadır. Permafrostun oluşumunu, gelişimini etkileyen faktörler, permafrost hidrolojisi, aktif katman kavramı ve bileşenleri bu bölümde ele alınan başlıca konular olarak sıralanabilir. Soğuk iklimlerde ortaya çıkan günlenme, ufalanma süreçleri dördüncü bölümünün konusudur. Zemindeki donma çözülmenin ortaya çıkardığı kayrojenetik süreçler, fiziksel, kimyasal ve organik ayrışma yapıları analitik bir tarzda incelenmiştir. Ayrışma sonucu ortaya çıkan malzemeler ve bunların gelişiminde etkili olan mekanizmalar da bu bölüm kapsamında ele alınan süreçlerdir. Suyun evrendeki tüm diğer maddelerden farklı doğası, periglasiyal alanları şekillendiren başlıca faktördür. Katılaştıkça hacmi artan su, üzerindeki ve çevresindeki kayaç ya da malzemelerin deforme olmasına neden olmaktadır. Taban suyu/buzu, kayrohidroloji ve hidrolojik süreçlerin ortaya çıkardığı sonuçlar beşinci bölümünün konusunu oluşturmaktadır. Permafrost ve donma çözülmenin en önemli bileşenleri arasında sayılabilecek kayrostratigrafi ve kayrolitoloji de beşinci bölümde değerlendirilmektedir. Soğuk iklim kuşaklarını oluşturan koşul ve durumlar sürekli olarak değişim içerisindedirler. Jeolojik ölçekte kısa dönemler sırasında artan ya da azalan eğilimler yaşanmaktadır. Buna bağlı olarak permafrost ilerlemesi ve gerilemesinin gerçekleşmektedir. Her iki durumda da karakteristik yerşekilleri oluşmaktadır. Altıncı bölümde permafrost birikiminin nedenleri ve bu birikim sonucunda gelişen şekiller incelenmektedir. Kaya buzulları, turba platoları, palsa, lithalsalar yanı sıra donmaya bağlı gelişen geçici, kalıcı tümsekler, pingolar da bu bölüm içinde ayrıntılarıyla, tüm boyutlarıyla ortaya konmaktadır. Periglasiyal bölgelerin alameti farikası birçok yerşeklinin oluşumunda aktif katman önemli bir yer tutmaktadır. Mevsimlik donma ve çözülme süreçlerinin geliştiği aktif katman, kendine özgü nitelikleriyle çoğu karakteristik şeklin ortaya çıkmasında belirleyici bir konuma sahiptir. Yedinci bölümde aktif katman ayrıntılarıyla ele alınırken, gelişimini etkileyen faktörler ve bunların sonuçları da analiz edilmektedir. Aktif katman üzerinde sıklıkla görülen örüntülü zeminler, kayroturbasyon ve donma kabarmalarının neden olduğu şekiller yedinci bölümde yer almaktadır. Permafrostun birikimi kadar gerilemesi ya da aktif katmanın kalınlaşmasına bağlı olarak gelişen şekiller de periglasiyal jeomorfolojide önemli yer tutmaktadır. Türkiye’de araştırılan şekillerin büyük bir bölümünü bu süreçler sonucu gelişen şekiller oluşturmaktadır. Sekizinci bölüm bütün bu oluşumları termokarst başlığı altında toplamaktadır. Permafrost gerilemesinin nedenleriyle birlikte termokarst sonucu oluşan çökmelerin sonuçları mercek altına alınmaktadır. Ayrıca termoflüvyal erozyon, termal abrazyon gibi mekanizmaların neden olduğu formasyonlar ve şekiller konu edilmektedir. Termokarstın etkisiyle depolanan sedimentler, şekillenen göller, akarsular, depresyonlar analitik bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Dokuzuncu bölüm diğer süreçlerle bağlantılı olarak periglasiyal alanlarda yamaç gelişimini konu almaktadır. Kütle hareketlerinin odağa alındığı bu bölümde soliflüksiyon ve akmaların neden olduğu karakteristik yerşekilleri oluşumuna etki eden faktörlerle bir arada incelenmektedir. Bu haliyle sadece permafrost ve donma çözülme döngüleri değil, periglasiyal alanlardaki azonal süreçler de göz önünde bulundurulmuş olmaktadır.

25 Nisan 2014 Cuma

ÜRGÜP GÖREME GEZİSİ (Konuk Yazar: Mert Mangör)



ÇOK OKUYARAK DEĞİL ÇOK GEZEREK ÖĞRENDİK

     Ürgüp, Göreme, Avanos gezi kapsamındaki Kapadokya gezisi için Üniversitemize ait Cebeci Kampüsü yerleşkesinde sabah saat 8’de buluştuk. Gezimiz 10-15 dakikalık bir gecikmeyle başladı.  Yola çıkmıştık ve ilk durağımız Tuz Gölü’ydü. Tuz Gölü ülkemizin Van Gölü’nden sonra ikinci büyük gölüdür. İç Anadolu Bölgesi'nde Ankara, Konya ve Aksaray illerinin sınırının kesiştiği yerde yer alır. Türkiye'nin tuz ihtiyacının %40'ü bu gölden sağlanır. Tuz gölü, yerkabuğunun bir bölümünün tektonik hareketler sonucu çökmesiyle ve çöken alanında suyla dolmasıyla oluşan bir tektonik göldür. Tuz Gölü, dışarıya akıntısı olmayan kapalı bir havza gölüdür. Yağış alanının genişliğine rağmen beslenme kaynakları zayıftır. Göle su getiren akarsular, yazın suları iyice azalan ya da tamamen kuruyan derelerdir.
Tuz Gölü
     Tuz Gölü’nde Onur Hocamız bize göl ile ilgili bilgi verdikten sonra sonraki durağımız olan Ihlara Vadisine gitmek üzere tekrar hareket ettik. Tuz Gölü gerçekten inanılmaz güzellikte bir gölümüz ancak benim ve arkadaşlarımın görüşleri Tuz Gölü’nün çok bakımsız olmasıydı. Türkiye’nin böylesine önemli bir gölü daha bakımlı olmalıdır.
     Ihlara Vadisi’ne vardığımızda hava iyice ısınmıştı ve genellikle turistlerden oluşan kalabalık vardı. Ben ve birkaç arkadaşımın Müze Kartı olmadığından Müze Kart almak için sıraya girdik. Müze kartını aldıktan sonra zaman yetersiz olduğu için pek gezemedik. Ihlara Vadisi, Hasandağı volkanından püskürtülen lavların akarsu aşındırması sonucunda oluşan cemal şekilli bir vadidir. Melendiz çayı, milyonlarca yıllık bir sürecin sonunda, 14 kilometre uzunluğunda ve yüksekliği yer yer 110 metreye ulaşan kanyon görünümlü bu vadiyi meydana getirmiştir. Bu çatlaklardan yol bulan kanyonun bugünkü halini almasını sağlayan Melendiz çayına ilk çağlarda Kapadokya ırmağı anlamına gelen "Potamus Kapadukus" denilmekteydi. Ihlara Vadisi insanın içini rahatlatan mükemmel bir doğa güzelliğiydi. Buraya tekrar tekrar gelmek isterim kesinlikle.

Ihlara Vadisi
     Ihlara Vadisi’nden sonraki durağımız Derinkuyu’ydu. Buraya geldiğimizde geçekten çok acıktığımız için normalde Göreme’de vereceğimiz yemek molasını burada verdik. Derinkuyu’da grubun çoğunluğuyla beraber gözleme yedik. Yediğimiz gözleme için pek olumlu bir şey söyleyemeyeceğim ya da en azından benim yediğim ıspanaklı gözleme için, buraya gidecek kişiler için şunu söylemeliyim ki Derinkuyu yemek yemek için ideal bir yer değil.  Derinkuyu Nevşehir ili sınırları içerinde kalan ve Yeraltı şehri ile meşhur bir ilçedir. Tarihi Hititlerle, hatta bazı kaynaklara göre Proto-Hititlerle başlayan, Roma ve özellikle de Bizans dönemlerinde kullanılmaya devam eden Kapadokya bölgesi yer altı şehirlerinin en yaygın kullanımı Bizans döneminde olmuştur. Yaklaşık binlerce kişinin barınma, yeme-içme, ibadet, savunma ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde olan yeraltı şehrinin 8 katı temizlenerek ziyarete açılmıştır. Yer altı şehrinin ziyarete açık alanlarında ahır, kiler, yemekhane, kilise, şırahane (şaraphane), misyonerler okulu, çalımsa odaları, uyuma ve dinlenme birimleri ve mezar odası bulunmaktadır. Yeraltı şehri gerçekten çok ilginç bir yerdi. Buraya giren birçok arkadaşımız bunalıp sıkılarak hemen buradan çıkmak istedi. Eğer Yeraltı şehrinde çıkış için bir tabela ya da bir görevli olmazsa kesinlikle kaybolurduk.
Derinkuyu, Yeraltı Şehri

     Derinkuyu’da karnımızı doyurup yeraltı şehrini de gezdikten sonra sıradaki durağımız Nevşehir’in diğer bir ilçesi olan Avanos’tu.  Burası yıllarca halkın geçim kaynağı olan çanak ve çömlek yapımı ile meşhurdu. Avanos’ta bir çömlek yapımı atölyesine geldik ve bize burada bir çömlek yapımı için gösteri hazırlamışlardı. Bu atölye yetkilisi bize çömlekçiliğin kısa bir tarihi hakkında bilgi verdi. Çömlek yapımı killi topraktan oluyormuş ve dönen bir mekanizmaya çamuru koyup çömlekçinin şekil vermesiyle oluşan bir zanaat. Eskiden teknoloji pek ilerlemediği için dönen mekanizma elektrikle değil çömlekçinin ayak gücüyle yani ayağıyla döndürmesiyle oluşuyordu.  Bize rehberlik eden işletmenin görevlisi birde anı anlattı ve çok hoşuma gitti. Eskiden çömlekçiler gün boyu mekanizmayı ayaklarıyla çevirdikleri için gece uyurlarken de günün etkisinden kalıp ayaklarını hala hep hareket ettiriyorlarmış ve bundan da en çok eşleri rahatsızmış.
     Buradan sonra da konaklayacağımız yere Ürgüp’teki Mustafa otele gittik. Otel’de akşam yemeğini yedikten sonra Ürgüp’ün çarşısını gezdik.
     Ertesi gün ise otelde sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra otelden çıktık ve ünlü bir dizi olan Asmalı Konak’ın çekildiği yer olan Asmalı Konak’a geldik.
Asmalı Konak
     Asmalı Konak’tan sonra Peri Bacalarının en güzel örneğini oluşturan üç güzeller peri bacalarına geldik. Burada kısa süre durup resim çektirdikten sonra tekrar hareket ettik. Peri Bacası, Volkanik bir dağ olan Erciyes Dağı’ndan çıkan lav tüflerinin bu bölgeye gelip üst üste yığılmasıyla ve yığıldıktan sonra da yağmur ve kar sularının etkisiyle burada sertleşerek oluşmuştur. Daha sonra ise sel suları dik yamaçlarda kendine yol bulurken, sert kayaları çatlatarak aşındırır. Bitki örtüsünün özelliklerine göre aşınan malzeme peribacası olarak isimlendirilen şekillerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşınan malzeme derin bir şekilde oyulduktan sonra, üst kısımlarda ise sert kayaç olan andezitin yer almasıyla şapka şeklinde duran bir parça ve aşınmadan korunan konik biçimli gövdeler ortaya çıkar.
En güzel Peri Bacası Örneklerinden oluşan Üç Güzeller Peri Bacası
     Buradan sonra da Uçhisar Kalesi’ne geldik. Kaleye çıktığımız da muazzam bir görüntüyle karşılaştık. Bu kaleden tüm Kapadokya’nın güzellikleri ve Hasan Dağı ile Erciyes Dağı’nı görebiliyorduk. Bu kalede zamanında Hristiyanların yaşadıkları bilinmekteymiş. Kale içinde bilinmeyen gizli yollarla saklanma amaçlı kullanılmış. Kalenin en üstünde 3 tane mezar bulunmaktadır.
Uçhisar Kalesi

     Uçhisar’dan sonra ise Deve şeklindeki peri bacasıyla meşhur olan Paşabağ peribacalarına geldik. Burada da birçok peri bacası vardı ancak en meşhuru deve şeklindeki peribacasıydı.
     Daha sonra Türkiye’nin en uzun ırmağının yani Kızılırmak’ında içinden geçtiği Avanos’a bir kez daha geldik. Bu sefer ilçenin merkezine geldik.  Burada öncelikle öğle yemeği molası verdik. Öğle yemeği için girişimci kadınların birlikte açtığı bir lokantaya geldik. Yemekler gayet güzeldi en azından Derinkuyu’daki gözlemeden çok çok daha iyiydi diyebilirim. Yemeği yedikten sonra Kızılırmak’ın üstünde olan ilçenin, meşhur sallanan köprüsünden geçtik gerçekten de çok hoştu. Burada vaktimiz dolduktan sonra programımızda olmayan ancak sonradan eklenen Hacı Bektaş-i Veli Hazretleri’nin türbesi bulunan Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesine hareket ettik.
Avanos Kızılırmak’ta bir Irmak Adası Örneği
     Hacıbektaş-ı Veli Hazretleri’nin türbesinin bulunduğu müze gerçekten çok güzeldi, büyük velinin verdiği huzur kabrinin bulunduğu müzede kendisini gerçekten belli ediyordu. Müzede Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin ve dergâhının eşyaları sergileniyordu, benim bu çok hoşuma gitti. Eşyaların başında insan tasvirleri yer alıyordu. Gerçekten bu bölgeye gelip de burayı görmemek büyük kayıp olurdu bizim için.




     Buradan ayrıldıktan sonra gezimizin son durağı olan Kırşehir ili sınırları içerisinde olan Mucur Obruğuna doğru yola çıktık.
     Obruk gölü Kırşehir ilinin 30 km, Mucur ilçesinin 10 km güneyinde olup, Kırşehir-Kayseri karayolunun 1 km kuzeyinde ve Obruk köyünün hemen yanında bulunmaktadır.  Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 20/09/1991 gün ve 1106 sayılı kararı ile I. derece doğal sit alanı ilan edilen Obruk Gölü çevresinin, adeta bir duvarı andıran tabi kayalıklarla çevrelendiği görülmektedir. Göl seviyesine kadar olan derinlik yaklaşık 100 m, çapı ise 900 m civarındadır. Su derinliği yaklaşık 4-5 m olup, yer yer çok derin bölümlerin olduğu da bilinmektedir. Gölde aynalı ve kambur sazan ile kadife türünde balıklar yaşamaktadır. Gölün yarıya yakın yüzeyi sazlık ve diğer su bitkileriyle kaplıdır.
   

      Artık gezimizin sonuna gelmiştik, bu gezi hem bana ve hem de gruptaki diğer arkadaşlarıma çok şey kattı. Gezerek ve eğlenerek öğrenmek dedikleri olay bu olsa gerek. Ankara’ya doğru yol alırken söz almak isteyenler, otobüste gezi hakkındaki değerlendirmelerini yaptı ve herkesin geziden çok memnun kaldığı anlaşıldı. Bu gezimizi güzel olmasına sebep olan Aylin ve Onur hocamıza çok teşekkür etmemiz gerekiyor böyle güzel bir gezi programı bir daha zor bulunur gerçekten. Doğu Karadeniz gezisinin de böyle olmasını umut ediyorum.

Mert MANGÖR

23 Nisan 2014 Çarşamba

ESKİŞEHİR KENT GEZİSİNDEN İZLENİMLER (Konuk Yazar: Mine ÜNLÜ)



ESKİŞEHİR
     Yolculuğumuz, adı gibi eski olan ancak güzelliği hala devam eden şehre.. Sosyal ve Doğal Çevre Topluluğu’nun Sevgili Hocamız Onur Çalışkan’ın öncülüğünde düzenlenen gezimiz Pazar sabahı 8.00’da otobüsümüzün hareket etmesiyle başladı. Kalabalık bir grup değildik, bu yüzden tüm gezi boyunca rahattık ve problem yaşamadık.
     Gezimizde ilk Temelli Gölü’nü gördük. Temelli Gölü, Ankara, Eskişehir karayolunun 50. km. sindeki Temelli Bucak merkezi yakınında bulunan küçük bir göldür. Babayakup Deresi, Temelli yakınlarında, üzerinde yer yer küçük çukurlukların da bulunduğu bir vadi tabanı oluşturmaktadır. Karayolunun buradan geçirilmesi sırasın da zeminin bataklık olması sebebiyle çeşitli güçlükler çıkmış, bu nedenle üzerinden yolun geçirilebilmesi amacıyla bir set yapılmıştır. Taban suyunun yüzeye kadar ulaşabildiği bu çukurlukta inşa edilen settin bir kaide görevi yapması, gölün oluşumunu sağlamış, karayolu da gölün ortasında kalmıştır. Temelli Gölü varlığını sürdürdüğü yıllarda çevresine çeşitli konularda yarar sağlamıştır. Gölden, sulama amacıyla fazla miktarda su alınması ve son yıllarda yöreye düşen yağış miktarının çok az olması sebebiyle 1989 yılında kuruma aşamasına gelmiştir.

     Polatlı’yı geçtikten sonra bilmediğimiz hiç görmediğimiz kayaçlar ilgimizi çekti. Adını şu an bile hatırlayamadığım kayaçların görüntüsü görülmeye değerdi.      
     Eskişehir, İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeybatısında yer almaktadır. M.Ö 2000-1200 yılları arasında Hititlere ev sahipliği yapmış, Firiglerin en önemli yerleşim yeri olmuştur. Uzun bir sürede Selçukluların himayesi altında kalmıştır. Günümüzde hala önemini koruyan şehirlerimizdendir.

     Eskişehir de ilk durağımız Odunpazarı idi. Odunpazarı evleri Osmanlı Sivil Mimarisinin en güzel örneklerinden. Gördüğümde ilk Safranbolu Evleri’ni hatırladım. Biraz gezdikten sonra cam müzelerini gezdik. Müzelerde camdan yapılmış eserler ilgi çekici ve güzeldi. Burada bolca fotoğraf çektik ve hediyelik eşyalar aldık. Öğle yemeğimizi burada yedik. Eskişehir’in meşhur börekleri çok lezzetliydi.
Odunpazarı Evleri
     Odunpazarı’nda tek eksik kalan Balmumu Heykeller Müzesini görememiş olmamızdı. Müze girişi çok kalabalıktı ve o kalabalığı bekleseydik gezilecek diğer yerlere vakit kalmayacaktı.  
     Sırada ki yerimiz Porsuk çayı.. Porsuk Çayı Sakarya Irmağı’nın en uzun koludur. Bayatçık Deresi ve Kızıltaş suyunun birleşmesiyle oluşur. Yassıhöyük karşısında Sakarya Irmağı’na dökülür.
     Porsuk Çayı üzerindeki gondollar, iki kenarında ki kafeler tam bir Avrupa şehri görüntüsündeydi. Gondol keyfini bizde grup olarak yaşadık. Eskişehir’i 15-20 dakika su üzerinden izledik. Farklı ve eğlenceli bir gondol turuydu. Gondol sonrası bir süre serbest zamanımız oldu.

     Sokakları küçük ama çok sevecen, tam bir öğrenci şehri…  Şehir nüfusunun büyük kısmını da öğrenciler oluşturmakta. Ne çok sakin ne çok kalabalık bir şehir. Yaşanılası bir şehir tam anlamıyla… Zaten ‘yaşanabilir şehirler arasında’ ilk üç içerisinde yer almaktadır.
     Porsuk Çayı’nda ki serbest zamanımız bittikten sonra farklı bir yer olan Kentpark’a geçtik. Yeşil- beyaz taşlarla döşeli zemini ilk dikkat çeken noktaydı. İçerisinde ağaçların, kafelerin, hediyelik eşya satan yerlerin olduğu bir park. Parkı ikiye bölen birde çay. Bu parkın en önemli özelliği içerisine ilk yapay plajın yapılmış olmasıdır. Gezimiz kasım ayında olduğu için plaj açık değildi. Ancak gördüğümüz kadarıyla yapaylıktan uzak gerçek bir plaj görüntüsündeydi Parkta bir süre gezdik, yine fotoğraflar çektik, hediyelik eşyalar aldık.

     Dönüş yolculuğumuz ise saat 17.00 civarında başladı. Gezmekten o kadar çok yorulmuştuk ki otobüste herkes uyuyakaldı. Ankara’ya 20.00 civarında ulaştık. Renkli ve eğlenceli gezimiz böylece sona ermiş oldu.
Mine ÜNLÜ