MESSINIAN
Bilgi özgürleştirir
7 Nisan 2015 Salı
17 Ekim 2014 Cuma
Permafrost ve Periglasiyal Jeomorfoloji çıktı. Aldınız mı?
Dünya
üzerindeki en zorlu şartlar, en çetin ortamlar soğuk iklim alanlarında ortaya
çıkmaktadır. Buzküre, yılın büyük bir bölümünde olumsuz koşullar ve sınırlı
olanaklar sunmaktadır. Bahsi geçen alanlar ekonomik faaliyetler açısından da
fakirdir. Tarım, hayvancılık, sanayi üretimi sınırlı alanlarda
yapılabilmektedir. Bununla birlikte fosil yakıtlar ve değerli madenler
bakımından Dünya’nın en zengin rezervleri periglasiyal bölgelerde
bulunmaktadır. Petrol ve doğalgaz kuyuları, altın madenleri, doğalgaz boru hatları
bir yana, donmuş topraklar insanlık için daha hayati işlevleri de yerine
getirmektedir. Gerek kapladığı alanın genişliği gerek etki alanı düşünüldüğünde
Dünya’nın soğuk bölgelerinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Dünya’daki kara
yüzeylerinin dörtte biri süreğen olarak donmuş durumda bulunmaktadır. Orta
kuşakta bulunmasına rağmen Türkiye’nin de %3’ü periglasiyal koşullara sahiptir.
Enerji, su ve karbon döngüsü bağlamında ele alındığında gerek Türkiye’de
gerekse Dünya’da permafrosta sahip periglasiyal alanların yaşamsal önemi olduğu
görülmektedir. Tatlı suların büyük bir bölümünü barındırmalarının yanı sıra
küresel iklime etkisi de periglasiyal ortamların bilimsel çalışmaların odağında
olmasının gerekçelerindendir.
Türkiye’de
periglasiyal alanları konu alan pek çok araştırma ve çalışma bulunmaktadır.
Bununla birlikte gerek periglasiyal jeomorfoloji konularını gerekse de
permafrost ve ilgili kavramları ayrıntılarıyla, derinlemesine ele alan bir
çalışma bulunmamaktadır. Geçmişten günümüze yapılan araştırmaları derlemesinin
yanı sıra kaynak eser olarak da kabul edilebilecek bu tip bir yayın sadece alan
yazınındaki güncel terim ve tartışmaları açıklamakla kalmayacak, ayrıca bu
alanda çalışmak isteyenlere de ışık tutacaktır. Soğuk iklimlerin özellikleri,
periglasiyal morfolojiyi biçimlendiren süreç, mekanizma ve oluşumları
bütünlüklü bir şekilde ortaya koyan bir başvuru kaynağı geçmişten geleceğe bir
köprü görevi üstlenecektir.
Permafrost
ve donma çözülme döngülerine bağlı olarak gelişen yerşekilleri Türkiye’nin
dağlarında bulunmaktadır. Nadir birer mücevher gibi değerli olan bu alanların
iklimi, hidrografyası, bitki örtüsü, toprağı, jeomorfolojisi diğer morfojenetik
bölgelerden farklıdır. Gelişen teknoloji ve ulaşım imkânlarına karşın
Türkiye’nin dağları hak ettiği ilgiyi görememektedir. Yüksek dağlık alanlar
sadece coğrafyacılar açısından değil, biyolog, çevre mühendisi, entomolog,
jeolog ve daha pek çok farklı bilim dalıyla uğraşan insanlar açısından da
önemli olasılıklar sunmaktadır. Türkiye’nin dağlarına gereksinim duyulan
ilginin çoğalması bakımından da bu ve benzeri kaynakların gerekliliği açıktır.
Sadece uzmanların değil, dağlara ve kuzey topraklarına ilgi duyan herkesin
morfolojik gelişimi anlayabilmesi önemli sonuçlar doğuracaktır.
‘Permafrost
ve Periglasiyal Jeomorfoloji’ isimli bu çalışmanın ortaya çıkmasında temel
motivasyon, alandaki devasa boşluğun doldurulmasına ön ayak olabilecek derli
toplu bir çalışma ortaya koyabilmektir. Bunun önemli bileşenlerinden biri güncel
bir sözlük çalışmasıdır. Uluslararası Permafrost Birliği’ne (IPA) bağlı bilim
insanlarının 1988’den beri üzerinde çalıştığı ve en son 2005 yılında gözden
geçirilen ‘Çok Dilli Permafrost ve Taban Buzu Terimleri Sözlüğü’ 2013 yılında
Türkçeye çevrilmiştir. Periglasiyal alan yazınından sayısız araştırma ve
çalışmaya değinilen bu kitabın iskeletini de kırka yakın saygıdeğer bilim
insanın katkısıyla hazırlanmış bu çok değerli eser oluşturmaktadır.
Çalışmanın
birinci bölümünde permafrost ve periglasiyal jeomorfoloji araştırmalarına neden
gereksinim duyulduğu ve günümüzdeki çalışmalara yön veren güdülenmeler konu
edilmiştir. Kısa da olsa periglasiyal alan yazınının tarihçesi ve tartışmalara
değinilmiştir. Kavramsal çerçeve ve gerek duyulan tanımlar, tanımlamalar da
birinci bölüm içinde yer alan konulardır. Periglasiyal ortamları oluşturan
etkenler, Dünya ve Türkiye’de periglasiyal ortamların alansal dağılışı ikinci
bölümünün konusunu oluşturmaktadır. Birbirinden farklı gerçeklikleri olan
periglasiyal alanları yaratan sıcaklık, yağış ve nemlilik şartlarının analizi
periglasiyal iklimlerin değerlendirmesini içermektedir. Permafrostun mercek
altına alındığı üçüncü bölümde, donmuş zemin bütün boyutlarıyla ele
alınmaktadır. Permafrostun oluşumunu, gelişimini etkileyen faktörler,
permafrost hidrolojisi, aktif katman kavramı ve bileşenleri bu bölümde ele
alınan başlıca konular olarak sıralanabilir. Soğuk iklimlerde ortaya çıkan
günlenme, ufalanma süreçleri dördüncü bölümünün konusudur. Zemindeki donma
çözülmenin ortaya çıkardığı kayrojenetik süreçler, fiziksel, kimyasal ve
organik ayrışma yapıları analitik bir tarzda incelenmiştir. Ayrışma sonucu
ortaya çıkan malzemeler ve bunların gelişiminde etkili olan mekanizmalar da bu
bölüm kapsamında ele alınan süreçlerdir. Suyun evrendeki tüm diğer maddelerden
farklı doğası, periglasiyal alanları şekillendiren başlıca faktördür.
Katılaştıkça hacmi artan su, üzerindeki ve çevresindeki kayaç ya da
malzemelerin deforme olmasına neden olmaktadır. Taban suyu/buzu, kayrohidroloji
ve hidrolojik süreçlerin ortaya çıkardığı sonuçlar beşinci bölümünün konusunu
oluşturmaktadır. Permafrost ve donma çözülmenin en önemli bileşenleri arasında
sayılabilecek kayrostratigrafi ve kayrolitoloji de beşinci bölümde
değerlendirilmektedir. Soğuk iklim kuşaklarını oluşturan koşul ve durumlar
sürekli olarak değişim içerisindedirler. Jeolojik ölçekte kısa dönemler
sırasında artan ya da azalan eğilimler yaşanmaktadır. Buna bağlı olarak
permafrost ilerlemesi ve gerilemesinin gerçekleşmektedir. Her iki durumda da
karakteristik yerşekilleri oluşmaktadır. Altıncı bölümde permafrost birikiminin
nedenleri ve bu birikim sonucunda gelişen şekiller incelenmektedir. Kaya
buzulları, turba platoları, palsa, lithalsalar yanı sıra donmaya bağlı gelişen
geçici, kalıcı tümsekler, pingolar da bu bölüm içinde ayrıntılarıyla, tüm
boyutlarıyla ortaya konmaktadır. Periglasiyal bölgelerin alameti farikası
birçok yerşeklinin oluşumunda aktif katman önemli bir yer tutmaktadır.
Mevsimlik donma ve çözülme süreçlerinin geliştiği aktif katman, kendine özgü
nitelikleriyle çoğu karakteristik şeklin ortaya çıkmasında belirleyici bir
konuma sahiptir. Yedinci bölümde aktif katman ayrıntılarıyla ele alınırken,
gelişimini etkileyen faktörler ve bunların sonuçları da analiz edilmektedir.
Aktif katman üzerinde sıklıkla görülen örüntülü zeminler, kayroturbasyon ve
donma kabarmalarının neden olduğu şekiller yedinci bölümde yer almaktadır.
Permafrostun birikimi kadar gerilemesi ya da aktif katmanın kalınlaşmasına
bağlı olarak gelişen şekiller de periglasiyal jeomorfolojide önemli yer
tutmaktadır. Türkiye’de araştırılan şekillerin büyük bir bölümünü bu süreçler
sonucu gelişen şekiller oluşturmaktadır. Sekizinci bölüm bütün bu oluşumları
termokarst başlığı altında toplamaktadır. Permafrost gerilemesinin nedenleriyle
birlikte termokarst sonucu oluşan çökmelerin sonuçları mercek altına
alınmaktadır. Ayrıca termoflüvyal erozyon, termal abrazyon gibi mekanizmaların
neden olduğu formasyonlar ve şekiller konu edilmektedir. Termokarstın etkisiyle
depolanan sedimentler, şekillenen göller, akarsular, depresyonlar analitik bir
bakış açısıyla ele alınmaktadır. Dokuzuncu bölüm diğer süreçlerle bağlantılı
olarak periglasiyal alanlarda yamaç gelişimini konu almaktadır. Kütle
hareketlerinin odağa alındığı bu bölümde soliflüksiyon ve akmaların neden
olduğu karakteristik yerşekilleri oluşumuna etki eden faktörlerle bir arada
incelenmektedir. Bu haliyle sadece permafrost ve donma çözülme döngüleri değil,
periglasiyal alanlardaki azonal süreçler de göz önünde bulundurulmuş olmaktadır.
12 Temmuz 2014 Cumartesi
2 Temmuz 2014 Çarşamba
25 Nisan 2014 Cuma
ÜRGÜP GÖREME GEZİSİ (Konuk Yazar: Mert Mangör)
ÇOK
OKUYARAK DEĞİL ÇOK GEZEREK ÖĞRENDİK
Ürgüp, Göreme, Avanos gezi kapsamındaki
Kapadokya gezisi için Üniversitemize ait Cebeci Kampüsü yerleşkesinde sabah
saat 8’de buluştuk. Gezimiz 10-15 dakikalık bir gecikmeyle başladı. Yola çıkmıştık ve ilk durağımız Tuz Gölü’ydü.
Tuz Gölü ülkemizin Van Gölü’nden sonra ikinci büyük gölüdür. İç Anadolu
Bölgesi'nde Ankara, Konya ve Aksaray illerinin sınırının kesiştiği yerde yer
alır. Türkiye'nin tuz ihtiyacının %40'ü bu gölden sağlanır. Tuz gölü,
yerkabuğunun bir bölümünün tektonik hareketler sonucu çökmesiyle ve çöken
alanında suyla dolmasıyla oluşan bir tektonik göldür. Tuz Gölü, dışarıya
akıntısı olmayan kapalı bir havza gölüdür. Yağış alanının genişliğine rağmen
beslenme kaynakları zayıftır. Göle su getiren akarsular, yazın suları iyice
azalan ya da tamamen kuruyan derelerdir.
Tuz Gölü
Tuz Gölü’nde Onur Hocamız bize göl ile
ilgili bilgi verdikten sonra sonraki durağımız olan Ihlara Vadisine gitmek
üzere tekrar hareket ettik. Tuz Gölü gerçekten inanılmaz güzellikte bir gölümüz
ancak benim ve arkadaşlarımın görüşleri Tuz Gölü’nün çok bakımsız olmasıydı.
Türkiye’nin böylesine önemli bir gölü daha bakımlı olmalıdır.
Ihlara Vadisi’ne vardığımızda hava iyice
ısınmıştı ve genellikle turistlerden oluşan kalabalık vardı. Ben ve birkaç
arkadaşımın Müze Kartı olmadığından Müze Kart almak için sıraya girdik. Müze
kartını aldıktan sonra zaman yetersiz olduğu için pek gezemedik. Ihlara Vadisi,
Hasandağı volkanından püskürtülen lavların akarsu aşındırması sonucunda oluşan
cemal şekilli bir vadidir. Melendiz çayı, milyonlarca yıllık bir sürecin
sonunda, 14 kilometre uzunluğunda ve yüksekliği yer yer 110 metreye ulaşan
kanyon görünümlü bu vadiyi meydana getirmiştir. Bu çatlaklardan yol bulan
kanyonun bugünkü halini almasını sağlayan Melendiz çayına ilk çağlarda
Kapadokya ırmağı anlamına gelen "Potamus Kapadukus" denilmekteydi.
Ihlara Vadisi insanın içini rahatlatan mükemmel bir doğa güzelliğiydi. Buraya
tekrar tekrar gelmek isterim kesinlikle.
Ihlara Vadisi
Ihlara Vadisi’nden sonraki durağımız
Derinkuyu’ydu. Buraya geldiğimizde geçekten çok acıktığımız için normalde
Göreme’de vereceğimiz yemek molasını burada verdik. Derinkuyu’da grubun
çoğunluğuyla beraber gözleme yedik. Yediğimiz gözleme için pek olumlu bir şey
söyleyemeyeceğim ya da en azından benim yediğim ıspanaklı gözleme için, buraya
gidecek kişiler için şunu söylemeliyim ki Derinkuyu yemek yemek için ideal bir
yer değil. Derinkuyu Nevşehir ili sınırları
içerinde kalan ve Yeraltı şehri ile meşhur bir ilçedir. Tarihi Hititlerle,
hatta bazı kaynaklara göre Proto-Hititlerle başlayan, Roma ve özellikle de
Bizans dönemlerinde kullanılmaya devam eden Kapadokya bölgesi yer altı
şehirlerinin en yaygın kullanımı Bizans döneminde olmuştur. Yaklaşık binlerce
kişinin barınma, yeme-içme, ibadet, savunma ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde
olan yeraltı şehrinin 8 katı temizlenerek ziyarete açılmıştır. Yer altı
şehrinin ziyarete açık alanlarında ahır, kiler, yemekhane, kilise, şırahane
(şaraphane), misyonerler okulu, çalımsa odaları, uyuma ve dinlenme birimleri ve
mezar odası bulunmaktadır. Yeraltı şehri gerçekten çok ilginç bir yerdi. Buraya
giren birçok arkadaşımız bunalıp sıkılarak hemen buradan çıkmak istedi. Eğer
Yeraltı şehrinde çıkış için bir tabela ya da bir görevli olmazsa kesinlikle
kaybolurduk.
Derinkuyu, Yeraltı Şehri
Derinkuyu’da karnımızı doyurup yeraltı
şehrini de gezdikten sonra sıradaki durağımız Nevşehir’in diğer bir ilçesi olan
Avanos’tu. Burası yıllarca halkın geçim
kaynağı olan çanak ve çömlek yapımı ile meşhurdu. Avanos’ta bir çömlek yapımı
atölyesine geldik ve bize burada bir çömlek yapımı için gösteri
hazırlamışlardı. Bu atölye yetkilisi bize çömlekçiliğin kısa bir tarihi hakkında
bilgi verdi. Çömlek yapımı killi topraktan oluyormuş ve dönen bir mekanizmaya
çamuru koyup çömlekçinin şekil vermesiyle oluşan bir zanaat. Eskiden teknoloji
pek ilerlemediği için dönen mekanizma elektrikle değil çömlekçinin ayak gücüyle
yani ayağıyla döndürmesiyle oluşuyordu.
Bize rehberlik eden işletmenin görevlisi birde anı anlattı ve çok hoşuma
gitti. Eskiden çömlekçiler gün boyu mekanizmayı ayaklarıyla çevirdikleri için gece
uyurlarken de günün etkisinden kalıp ayaklarını hala hep hareket ettiriyorlarmış
ve bundan da en çok eşleri rahatsızmış.
Buradan sonra da konaklayacağımız yere
Ürgüp’teki Mustafa otele gittik. Otel’de akşam yemeğini yedikten sonra Ürgüp’ün
çarşısını gezdik.
Ertesi gün ise otelde sabah kahvaltımızı
yaptıktan sonra otelden çıktık ve ünlü bir dizi olan Asmalı Konak’ın çekildiği
yer olan Asmalı Konak’a geldik.
Asmalı Konak
Asmalı Konak’tan sonra Peri Bacalarının en
güzel örneğini oluşturan üç güzeller peri bacalarına geldik. Burada kısa süre
durup resim çektirdikten sonra tekrar hareket ettik. Peri Bacası, Volkanik bir
dağ olan Erciyes Dağı’ndan çıkan lav tüflerinin bu bölgeye gelip üst üste
yığılmasıyla ve yığıldıktan sonra da yağmur ve kar sularının etkisiyle burada
sertleşerek oluşmuştur. Daha sonra ise sel suları dik yamaçlarda kendine yol
bulurken, sert kayaları çatlatarak aşındırır. Bitki örtüsünün özelliklerine
göre aşınan malzeme peribacası olarak isimlendirilen şekillerin ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. Alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşınan malzeme
derin bir şekilde oyulduktan sonra, üst kısımlarda ise sert kayaç olan
andezitin yer almasıyla şapka şeklinde duran bir parça ve aşınmadan korunan
konik biçimli gövdeler ortaya çıkar.
En güzel Peri Bacası
Örneklerinden oluşan Üç Güzeller Peri Bacası
Buradan sonra da Uçhisar Kalesi’ne geldik.
Kaleye çıktığımız da muazzam bir görüntüyle karşılaştık. Bu kaleden tüm
Kapadokya’nın güzellikleri ve Hasan Dağı ile Erciyes Dağı’nı görebiliyorduk. Bu
kalede zamanında Hristiyanların yaşadıkları bilinmekteymiş. Kale içinde
bilinmeyen gizli yollarla saklanma amaçlı kullanılmış. Kalenin en üstünde 3
tane mezar bulunmaktadır.
Uçhisar Kalesi
Uçhisar’dan sonra ise Deve şeklindeki
peri bacasıyla meşhur olan Paşabağ peribacalarına geldik. Burada da birçok peri
bacası vardı ancak en meşhuru deve şeklindeki peribacasıydı.
Daha sonra Türkiye’nin en uzun ırmağının
yani Kızılırmak’ında içinden geçtiği Avanos’a bir kez daha geldik. Bu sefer
ilçenin merkezine geldik. Burada
öncelikle öğle yemeği molası verdik. Öğle yemeği için girişimci kadınların
birlikte açtığı bir lokantaya geldik. Yemekler gayet güzeldi en azından
Derinkuyu’daki gözlemeden çok çok daha iyiydi diyebilirim. Yemeği yedikten
sonra Kızılırmak’ın üstünde olan ilçenin, meşhur sallanan köprüsünden geçtik
gerçekten de çok hoştu. Burada vaktimiz dolduktan sonra programımızda olmayan
ancak sonradan eklenen Hacı Bektaş-i Veli Hazretleri’nin türbesi bulunan
Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesine hareket ettik.
Avanos Kızılırmak’ta bir Irmak
Adası Örneği
Hacıbektaş-ı Veli Hazretleri’nin
türbesinin bulunduğu müze gerçekten çok güzeldi, büyük velinin verdiği huzur
kabrinin bulunduğu müzede kendisini gerçekten belli ediyordu. Müzede Hacı
Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin ve dergâhının eşyaları sergileniyordu, benim bu
çok hoşuma gitti. Eşyaların başında insan tasvirleri yer alıyordu. Gerçekten bu
bölgeye gelip de burayı görmemek büyük kayıp olurdu bizim için.
Buradan ayrıldıktan sonra gezimizin son
durağı olan Kırşehir ili sınırları içerisinde olan Mucur Obruğuna doğru yola
çıktık.
Obruk gölü Kırşehir ilinin 30 km, Mucur
ilçesinin 10 km güneyinde olup, Kırşehir-Kayseri karayolunun 1 km kuzeyinde ve
Obruk köyünün hemen yanında bulunmaktadır.
Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 20/09/1991 gün
ve 1106 sayılı kararı ile I. derece doğal sit alanı ilan edilen Obruk Gölü
çevresinin, adeta bir duvarı andıran tabi kayalıklarla çevrelendiği
görülmektedir. Göl seviyesine kadar olan derinlik yaklaşık 100 m, çapı ise 900
m civarındadır. Su derinliği yaklaşık 4-5 m olup, yer yer çok derin bölümlerin
olduğu da bilinmektedir. Gölde aynalı ve kambur sazan ile kadife türünde
balıklar yaşamaktadır. Gölün yarıya yakın yüzeyi sazlık ve diğer su
bitkileriyle kaplıdır.
Artık
gezimizin sonuna gelmiştik, bu gezi hem bana ve hem de gruptaki diğer
arkadaşlarıma çok şey kattı. Gezerek ve eğlenerek öğrenmek dedikleri olay bu
olsa gerek. Ankara’ya doğru yol alırken söz almak isteyenler, otobüste gezi
hakkındaki değerlendirmelerini yaptı ve herkesin geziden çok memnun kaldığı
anlaşıldı. Bu gezimizi güzel olmasına sebep olan Aylin ve Onur hocamıza çok
teşekkür etmemiz gerekiyor böyle güzel bir gezi programı bir daha zor bulunur
gerçekten. Doğu Karadeniz gezisinin de böyle olmasını umut ediyorum.
Mert
MANGÖR
23 Nisan 2014 Çarşamba
ESKİŞEHİR KENT GEZİSİNDEN İZLENİMLER (Konuk Yazar: Mine ÜNLÜ)
ESKİŞEHİR
Yolculuğumuz, adı gibi eski olan ancak
güzelliği hala devam eden şehre.. Sosyal ve Doğal Çevre Topluluğu’nun Sevgili
Hocamız Onur Çalışkan’ın öncülüğünde düzenlenen gezimiz Pazar sabahı 8.00’da
otobüsümüzün hareket etmesiyle başladı. Kalabalık bir grup değildik, bu yüzden
tüm gezi boyunca rahattık ve problem yaşamadık.
Gezimizde ilk Temelli Gölü’nü gördük. Temelli Gölü, Ankara, Eskişehir
karayolunun 50. km. sindeki Temelli Bucak merkezi yakınında bulunan küçük bir
göldür. Babayakup Deresi, Temelli yakınlarında, üzerinde yer yer küçük
çukurlukların da bulunduğu bir vadi tabanı oluşturmaktadır. Karayolunun buradan
geçirilmesi sırasın da zeminin bataklık olması sebebiyle çeşitli güçlükler çıkmış,
bu nedenle üzerinden yolun geçirilebilmesi amacıyla bir set yapılmıştır. Taban
suyunun yüzeye kadar ulaşabildiği bu çukurlukta inşa edilen settin bir kaide
görevi yapması, gölün oluşumunu sağlamış, karayolu da gölün ortasında
kalmıştır. Temelli Gölü varlığını sürdürdüğü yıllarda çevresine çeşitli
konularda yarar sağlamıştır. Gölden, sulama amacıyla fazla miktarda su alınması
ve son yıllarda yöreye düşen yağış miktarının çok az olması sebebiyle 1989
yılında kuruma aşamasına gelmiştir.
Polatlı’yı geçtikten sonra
bilmediğimiz hiç görmediğimiz kayaçlar ilgimizi çekti. Adını şu an bile
hatırlayamadığım kayaçların görüntüsü görülmeye değerdi.
Eskişehir, İç Anadolu Bölgesi’nin
kuzeybatısında yer almaktadır. M.Ö 2000-1200 yılları arasında Hititlere ev
sahipliği yapmış, Firiglerin en önemli yerleşim yeri olmuştur. Uzun bir sürede
Selçukluların himayesi altında kalmıştır. Günümüzde hala önemini koruyan
şehirlerimizdendir.
Eskişehir de ilk durağımız Odunpazarı
idi. Odunpazarı evleri Osmanlı Sivil Mimarisinin en güzel örneklerinden.
Gördüğümde ilk Safranbolu Evleri’ni hatırladım. Biraz gezdikten sonra cam
müzelerini gezdik. Müzelerde camdan yapılmış eserler ilgi çekici ve güzeldi.
Burada bolca fotoğraf çektik ve hediyelik eşyalar aldık. Öğle yemeğimizi burada
yedik. Eskişehir’in meşhur börekleri çok lezzetliydi.
Odunpazarı
Evleri
Odunpazarı’nda tek eksik kalan Balmumu
Heykeller Müzesini görememiş olmamızdı. Müze girişi çok kalabalıktı ve o
kalabalığı bekleseydik gezilecek diğer yerlere vakit kalmayacaktı.
Sırada ki yerimiz Porsuk çayı.. Porsuk
Çayı Sakarya Irmağı’nın en uzun koludur. Bayatçık Deresi ve Kızıltaş suyunun
birleşmesiyle oluşur. Yassıhöyük karşısında Sakarya Irmağı’na dökülür.
Porsuk Çayı üzerindeki gondollar, iki
kenarında ki kafeler tam bir Avrupa şehri görüntüsündeydi. Gondol keyfini bizde
grup olarak yaşadık. Eskişehir’i 15-20 dakika su üzerinden izledik. Farklı ve
eğlenceli bir gondol turuydu. Gondol sonrası bir süre serbest zamanımız oldu.
Sokakları küçük ama çok sevecen,
tam bir öğrenci şehri… Şehir nüfusunun
büyük kısmını da öğrenciler oluşturmakta. Ne çok sakin ne çok kalabalık bir
şehir. Yaşanılası bir şehir tam anlamıyla… Zaten ‘yaşanabilir şehirler
arasında’ ilk üç içerisinde yer almaktadır.
Porsuk Çayı’nda ki serbest zamanımız
bittikten sonra farklı bir yer olan Kentpark’a geçtik. Yeşil- beyaz taşlarla
döşeli zemini ilk dikkat çeken noktaydı. İçerisinde ağaçların, kafelerin,
hediyelik eşya satan yerlerin olduğu bir park. Parkı ikiye bölen birde çay. Bu
parkın en önemli özelliği içerisine ilk yapay plajın yapılmış olmasıdır.
Gezimiz kasım ayında olduğu için plaj açık değildi. Ancak gördüğümüz kadarıyla
yapaylıktan uzak gerçek bir plaj görüntüsündeydi Parkta bir süre gezdik, yine
fotoğraflar çektik, hediyelik eşyalar aldık.
Dönüş yolculuğumuz ise saat 17.00
civarında başladı. Gezmekten o kadar çok yorulmuştuk ki otobüste herkes
uyuyakaldı. Ankara’ya 20.00 civarında ulaştık. Renkli ve eğlenceli gezimiz
böylece sona ermiş oldu.
Mine
ÜNLÜ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)